Süreyya Tahsin Aygün Kimdir ? diye sorulduğu zaman. Veterinerlik, mikrobiyoloji , tıp alanlarında önemli çalışmalar yapmış ve dünyada ”kök hücre” kavramını ortaya atan bilim insanlarının arasında yer alan Ord. Prof. Dr. Süreyya Tahsin Aygün 1895 yılında İstanbul’da doğmuştur. İlk ve orta öğrenimden sonra Haydarpaşa’daki Askeri Veteriner Okuluna girmiş, 1910-1914 yılları arasında I. Dünya savaşına katılmış, savaşın bitmesinden sonra okulunu tamamlayarak Veteriner Hekim Üsteğmen rütbesiyle orduya katılmıştır. Kurtuluş savaşı sırasında Ankara’da Serum ve Aşı Enstitüsünde uzman ve müdür olarak çalışmış, 10 Eylül 1924’ te Almanya’ya gönderilmiş, Berlin Devlet Hıfzıssıhha Enstitüsünde bakteriyoloji, viroloji ve bulaşıcı hastalıklar ihtisasını yapmış, Berlin Yüksek Veteriner Okulunda “ Pleura Pneumonia Contagiosa’nın Etyolojisi “ konulu doktorasını tamamlamıştır. Çalışma alanındaki gelişmeleri takip etmek amacıyla Fransa’da Pasteur, Almanya Frankfurt’ta Experimentelle Therapi ve Berlin’de Robert Koch Enstitülerinde, Viyana’da Mödling Serum Aşı Enstitüsünde çalışmıştır. 1926’da Türkiye’ye dönen Aygün, Ankara’da 1933’te açılan Yüksek Ziraat Enstitüsü Veterinerlik Fakültesi’nde 1934’te doçent, 1937’de profesör ve 1944 yılında da ordinaryüslüğe yükselmiştir. 1965’te emekliye ayrılmıştır. Ders kitabı, bilimsel yapıt ve broşürden oluşan 18 kitabı, 83 makalesi 100’den fazla öğrencisi vardır.
Sıtma ile Mücadelesi
1945’de Gambusia patruelis adlı balıkları yurtdışından getirtmiş, mezbaha yakınlarında bu balıkları üreterek yavrularını sivrisineklerin yoğun olduğu sulak alanlara bırakarak biyolojik yolla sıtma etmenini ortadan kaldırmaya çalışmıştır. Bu küçük tatlısu balığı dişilerinin çok döl vermesi bakımından önemlidir. Bu balıklar Poeciliidae familyasındandır ve doğal yayılış alanları Amerika’daki akarsulardır. Tipik özellikleri sivrisinek larvaları ile beslenmeleridir.
Şarbon Hastalığı ile Mücadelesi
Tüm evcil hayvanlarımızın amansız bir salgını olan ve insanlara da bulaşan şarbon(antraks) hastalığına karşı hazırladığı ve ‘‘Türk Üniversal Anthrax aşısı ’’ adını verdiği aşı, asker ve sivil kesimde 1928’den başlayarak 20 yılı aşkın süre ülkemizdeki tüm evcil hayvanlarda kullanılmıştır. Böylece bir yandan yabancı kaynaklı bir aşıya ödenecek döviz kaybını, öte yandan yüksek değerde biyolojik madde olan hayvansal protein kaynaklarının azalmasını önleyerek ulusal gelirimize pek büyük katkıda bulunmuştur.
Sığır Vebası ile Mücadelesi
Ülkemizde yüzyıllar boyu sığır kaybımızın artışına sebep olan veba üzerindeki araştırmaları sonucu Aygün’ün yaptığı ‘‘Dayanıklı kuru sığır vebası aşısı‘‘ ülkemizde savaş yılları sonrasının çok kısıtlı ekonomik şartlarında yaygın bir biçimde kullanılarak sığır vebasının ortadan kaldırılmasında çok önemli bir rol oynamıştır. Aşı, Tarım ve Savunma Bakanlığı tarafından laboratuvarda , o zaman İstanbul’da bulunan ve Yüksek Veteriner okulunda incelenmiş, Sivas’ta alan uygulamaları yapılmış sonuçlar rapor ve yayın haline getirilmiştir. O zamana dek yapılan aşıların ancak bir hafta, 10 gün dayanmasına karşın Aygün’ün bulduğu aşı uzun süre etkisini yitirmeden saklanabildiğinden stoklamaya uygun, tümüyle zararsız, yüksek bağışıklık veren kuru ve az hacimli olduğundan gerek yaz, gerekse soğuk kış günlerinde istenen yere kolaylıkla gönderilebilen nitelikleriyle övülmüştür.
Doku Kültürü Çalışmaları
Doku kültürleri üzerinde virüs üretmek amacı ile başlattığı çalışmalarını uzun yıllar sürdürmüş ve bu konuda Ülkemizde ilk olarak yaptığı araştırma ve yayını ile teknik gelişmeleri bilim yaşamımıza sunmuştur. Araştırmada kullandığı doku kültürünün gıda ortamı kendi formülüdür. Pahalı, külfetli ve bulaşma olasılığını her zaman taşıyan deney hayvanları yerine ekonomik bir tekniği laboratuar araştırmalarına dahil etmesi büyük önem taşır.
Aygün, koyun embriyosundan sağladığı deri ve akciğer dokuları ile tavuk embriyosunun corioallentoic zarını kullanmakla bir koyun embriyosundan ortalama 400 doku kültürü hazırlamış ve böylece 400 deney hayvanı yerine geçebilen bir materyal elde etmiştir. Bu araştırması ile çiçek virüsünün koyun üzerinde yapılan in vivo çalışmalarına paralel olarak in vitro çalışma metodunu ortaya koymuş, virus çalışmalarında ve teşhisinde temel olan neutralisation testini doku kültürüne uygulamada başarı sağlamıştır. Doku üzerindeki virüsleri saptayarak hazırladığı çiçek aşısı Ankara ve Konya’da binlerce hayvana başarı ile uygulanmıştır.
İnsan Hücre Kültürü Çalışmaları
Aygün, amniyotik sıvıdan aldığı kök hücreleri kültürde özel yöntemlerle çoğaltmış ve bunları bazı insan hastalıklarının tedavisinde kullanmıştır. Böylece Aygün tarafından geliştirilen hücre kültürü tedavisinin merkezi sinir sistem hastalıklarında (şizofreni, multiple sklerose) kalp, böbrek, karaciğer ve dolaşım hastalıklarında, felçlerde, tümor ve benzeri olaylarda uygulanabileceği yapılan çalışmalarla doğrulanmıştır.
Hayvan hastalıkları üzerine başlattığı hücre kültürü araştırmalarını aralıksız sürdürerek insan sağlığının da yararına sunan Aygün, böylece tıp tarihinde tüberküloz tetanoz ve kanser araştırmalarına ışık tutmuştur.
Aygün’e, kök hücre araştırmalarına başladığında ihtiyaç duyduğu laboratuvar olanaklarını ne yazık ki o dönemde tek olan Ankara’daki Veteriner Fakültesi ve Bakanlığı değil Ziraat mühendislerinin yönetimindeki Ankara Etimesgut Şeker Fabrikası sağlamıştır.
Süreyya Tahsin Aygün’ün Ülkemize Thalomid İlacının Girişini Engellemesi
Ülkemiz için oldukça önemli işler yapan Ord. Prof. Dr. Süreyya Tahsin Aygün‘ün en önemli girişimi tıp tarihinin kara lekesi olarak görülen Thalomid (Thalidomide) isimli ilacın ülkemize girişini yasaklatmasıdır. Bu ilaç, 1957 Almanya Aachen’de Grünenthal Firması tarafından hamile kadınların uyku sorunlarına ve sabahleyin duydukları mide bulantısına karşı üretildi. Kısa sürede başta Almanya olmak üzere Dünyanın 50 ülkesinde yaygın olarak kullanıldı. İlaç bu Ülkelerde tespit edilebildiği kadarıyla 90.000 den fazla düşüğe, 10.000’den fazla sakat ve ölü doğuma neden olmuştur. Bu ilacın mucidi olan iki doktor Hitler’in ari ırk çalışmalarına katıldıkları için Nürberg Mahkemesinde yargılanmışlardır. Contergan bir çocuk doktorunun duyarlığı ve itirazı üzerine 1961 yılında toplatılarak piyasadan kaldırılmıştır. Bu ilaç o yıllarda sadece Türkiye’ye ve ABD’ne girememiştir.
1961 yılında ülkemize gelen talidomid Sağlık Bakanlığında onay aşamasındayken Aygün’den ilaca onay verilmesi istenir. Aygün ilacı inceler. Tavuk embriyoları üzerinde ilacı dener ve teratojenik olduğunu bulur. İlacın sakıncalı olduğunu ve onay verilmemesi gerektiğini söyler. Bakanlık Aygün’ün uyarısını dikkate alır ve talidomid Türkiye’ye giremez, tek bir tablet dahi satılmaz. 1963 yılına kadar devam eden sakat doğumlardan hiçbiri ülkemizde meydana gelmemiştir. Süreyya Tahsin AYGÜN’ün talidomid faciasının önüne geçmesi herhangi bir ödül ile onurlandırılmamıştır. Kahraman ilan edilmemiştir. Ayrıca Aygün, tıp camiası tarafından sürekli dışlanmış, çalışmalarına önem verilmemiştir.
Aygün istiklal savaşı gazisi ve Atatürk’ün yakın arkadaşıydı. Savaş sırasında bugünün tankları sayılacak katırlara, atlara ve öküzlere hazırladığı aşı ve serumlarla zaferde büyük hizmetleri dokunmuştu. Bu nedenle İstiklal Madalyası ile ödüllendirildi.
Ord. Prof. Dr. Süreyya Tahsin Aygün, 9 Aralık 1981 günü yatmakta olduğu Gülhane Askeri Tıp Akademisi Hastanesinde hayata gözlerini yumdu.
Üstün bilgi, beceri ve yeteneğe sahip olan bu muhteşem bilim insanını tanımak, tanıtmak ve onun yolundan gitmek bu Ülkenin öğrencileri ve eğitimcileri olarak bizlere düşmektedir.
1 yorum